Çalışma Hayatı

Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök: Obez vergi sisteminin artık diyet zamanı gelmiştir!

Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Türkiye’deki adaletsiz vergi sisteminin normalleştirilmeye çalışıldığını belirterek, “Ülkemizde gelir eşitsizliğini dengeleyecek adil bir vergi sistemi ile sosyal adalete öncelik veren bir tasarıma şiddetle ihtiyaç vardır. Bu gidiş, gidiş değildir” dedi.

Abone Ol

Şeker-İş Sendikası tarafından Ankara'da "Enflasyonda Atalet, Ücrette Sefalet, Vergide Adalet Arayışı Sempozyumu’ düzenlendi.

Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Türkiye'de vergi adaletsizliğinin normalleştirilmeye çalışıldığını belirterek, "40 derece sıcaklıkta serada çalışan insanları düşünün. Bu insanlar çalıştıkça sıcaklığı daha yüksek hissederken, klimalı odasında bir şeyler içen insan sıcaklığı aynı mı hisseder?  Elbette hayır. İşte Türkiye’de vergi sistemi bu şekilde normalleştirilmeye çalışılmaktadır" dedi. 

GELİR TARİFESİ BASAMAĞI 17 KATTAN 5,5 KATA DÜŞTÜ!

Ücretlerin vergilendirilmesinde mevcut tarife ve artan oranların çalışanları yıllardır mağdur ettiğini dile getiren Gök, ücretliler için düzenlenen gelir vergisi tarifesinin ilk diliminin 2024 yılı için 110 bin TL olarak belirlendiğini hatırlatarak, "2002 yılında gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı asgari ücretin 17 katıyken, günümüzde ise 5,5 katına kadar gerilemiştir." diye konuştu. 

Gök'ün konuşmasında dikkat çeken başlıklar şöyle...

-Geçmiş yıllarda yılın son aylarına kadar ikinci vergi dilimine girmeyen birçok işçi, günümüzde Mart ayında ikinci vergi dilimine girmekte, yılda yaklaşık bir buçuk aylık ücretini fazladan vergi olarak ödemektedir.

-Bu sistem adil değildir. Hayat pahalılığının dar ve sabit gelirli kesimleri daha da zorladığı bu geçim koşulları, sürdürülebilir de değildir. Az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınmalıdır.

-Bunun için köklü değişikliklere ihtiyaç vardır. Obez vergi sisteminin artık diyet zamanı gelmiştir.

-Bu nedenle ülkemizde gelir eşitsizliğini dengeleyecek adil bir vergi sistemi ile sosyal adalete öncelik veren bir tasarıma şiddetle ihtiyaç vardır. Bu gidiş, gidiş değildir.

-Bir başka altı çizilmesi gereken önemli sorunların başında; özellikle emeklileri, dar gelirlileri, emekçileri ezdikçe ezen yüksek enflasyon gelmektedir. Ülkemiz resmi enflasyon değerleri OECD ülkelerinin oldukça üstünde yer almaktadır.

-Artan maliyetler karşısında düşen alım gücünü artırmak ve korumak için sosyal güvenlik uygulamaları ile atılacak adımlar ise son yıllarda dünya çapında önemli bir konu başlığı haline gelmiştir.

-Dünya üzerindeki haksızlığa isyan duygusuyla, söylenmiş olan "dünyada açlık fakirleri değil, zenginleri doyuramadığımızdan sürüyor" özlü sözü bugünün Türkiye’sini neredeyse doğrular niteliktedir. Türkiye'de yaklaşık 50 yıldır iktisadi hayata damgasını vuran enflasyon, sürekli en alt gelir gruplarının gelirlerini kısmak ve onları daha da dara düşürmekle tedavi edilmeye çalışılmış, ama başarılamamıştır. Artık bu faydasız ve toplumun en zayıflarını ezen politikaların terkedilip enflasyonun sebebinin ve çaresinin başka yerlerde aranmasının zamanı gelmişte, geçmiştir.

-Özellikle toplumun gerçek enflasyonunun yaşandığı çarşı, pazar, markette, insanların elini cebine attığında karşılaştığı enflasyon düzeyi baz alınmalıdır. TÜİK’in toplumda yapışkan hale getirdiği enflasyon sepeti de bir an önce terk edilmelidir.

-Bir diğer çözülmesi gereken konu, asgari ücrettir. Asgari ücrete yapılacak artış diğer bütün ücret seviyelerine yapılacak zam oranlarını da etkilediğinden bütün işçileri doğrudan ilgilendirmektedir.

-Bu bakımdan asgari ücret düzeyi, ahlaki ve sağlıklı bir toplumsal gelişme için de önemli sorumluluklar yüklemektedir.

-Bu sebeple asgari ücret kavramı “sürdürülebilir yaşam ücreti” olarak değiştirilmelidir.

-Devletin iyilik, dirilik ve refah rüzgârı, artık ücretliler lehine esmelidir.

-İşçi-işveren-devlet-toplum arasındaki çatışmayı temel alan çatışmacı modellerin aksine sürdürülebilir yaşam ücreti, kapsayıcı/ bütünleşik bir yaklaşım oluşturacaktır.

-Bu değerlendirmeler çerçevesinde asgari ücret tartışmalarının resmi enflasyona hapsedilmesi büyük bir eksiklik olacaktır. Asgari ücret nihayetinde kamu otoritesinin yaptığı bir hukuksal düzenleme olmasına rağmen, sürdürülebilir yaşam ücreti tüm toplumsal kesimlerin dâhil olduğu bir uygulama olarak tasarlanmalıdır.

-Sürdürülebilir yaşam ücreti, çalışanın varlığına ilişkin bir ücret politikası olarak temel düzeyde oluşturulmalıdır. Çalışanın; verimliliği, tecrübesi, niteliği, üretime katkısı/ülke ekonomisine katkısı ise yadsınamaz büyüklükte ve önemdedir.

-Bu kıstaslar doğrultusunda ücretler kademelendirilerek hak edilen oranlarda arttırılmalıdır. Makroekonomik göstergeler iyileşme gösterirken; işçinin, emeğin milli gelirden aldığı pay azalmamalı, artmalıdır.

-Buradan sormak istiyorum;

-Avrupa Birliği ülkelerinde asgari ücret istisnai bir ücret iken, Türkiye’de neden genel ücrete dönüşmektedir?

-Türkiye bu gidişle bir asgari ücret ülkesi konumuna düşecektir.

-Size çarpıcı bir örnek vermek istiyorum; 1 Haziran 2024 itibarıyla ülkemizde altı ayda yardıma muhtaç hane sayısı 500 bin artışla  4 milyon 278 bine çıkmıştır.

-Resmi verilere göre, Türkiye'deki 17 milyon 114 bin 912 insan yaşamını sosyal yardımlarla sürdürmeye çalışırken daha önemlisi, yoksulluk sebebi ile çocukların ailelerinden alınma riski giderek büyümektedir.

-Artık yaşam mücadelesinde vücutlar yorgun, bedenler oksijen alamamakta, organ yetmezliğine doğru ilerlemektedir. Doğum oranlarındaki rekor düşüş yani nüfus artış hızının adeta durma noktasına gelmesi, bu portrenin bir sonucudur. Bu aşamada artık, yaşamsal tedbirlerin hayata geçirilmesinin kaçınılmaz hale geldiğini tereddüt etmeden söyleyebiliriz.