Ülkeyi 22 yıldır yöneten iktidarın, iktidara gelme süreci bile unutulup gitti 35 yaş altı başka bir iktidar görmediğinden siyasal partiler ve farklı hükümetler hakkında bilgi sahibi olmamaları gayet doğal.
Koalisyon hükümeti ve uygulanan ekonomik programlar tamda sonuç vermeye başlamışken özeleştirme ve bazı uygulamalarda anlaşmazlık ve erken seçim dolayısıyla iktidar el değiştirdi.
2003 yılında dünyadaki konjonktürün de etkisiyle para bolluğu, ülkemizde yabancı paralara verilen faizinde etkisiyle ülkemize oluk oluk para akmaya başladı, ilk yollarda ülkeye gelen paralar üretime değil de o günlerde ki tabirle beton ekonomisine yatırıldı, hızlı bir özelleşmeye gidildi aslına bütün dünyada yapılanların tersine bizde ki özelleştirme satış ağırlıklıydı.
Dünyada ki özelleştirmeleri incelediğimizde belli bir teknoloji yenileme üretim artışları yöntemine göre yapıldığını görebiliriz. Hangi ülkeyi incelesek görünen bir olgu var stratejik alanlarda ki üretim veya hizmet sektörü özelleştirilmemiş, Telekom bunlara verilecek en bariz örneklerden birisi. Özelleştirmeden 70 milyar dolar gelir elde edildi ve çeşitli yöntemlerle bu kaynaklar verimsiz alanlara aktarıldı.
Hükümetin yoksulluğu çeşitli yöntemlerle yönetmek istemesi seçmen tabanının kenetlemesine sebep oldu, amaç yoksulluğu azaltmak hatta ortadan kaldırmak olmalıydı.
Ülkedeki en büyük sorunlardan birisi de gelir dağılımında ki adaletsizlik. Hükümetin önceliği üretim olmadığından yaratılan rantlarda azımsanmayacak zenginler yaratıldı, kaynak aktarımının da etkisiyle bu kesim ticarete yöneldi yapılan ticaretin de önemli bir kısmı sağladıkları gümrük avantajları veya başka ayrıcalıklarla ithalat yöntemiyle piyasayı kontrol eder duruma geldiler, çıkartılan yönetmeliklerle o alanlara başka firmaların girmesi engellendi ve ayrıcalıklı bir zümre oluşturuldu, bu da tekelleşmeyi ve fiyat artışlarına sebep oldu.
Çözüm üretemeyen hükümetler otorileşir…
Mevcut sistemin zaten sıkıntılı yönleri varken 2017 yılında yapılan referandumla Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildi, denge denetim rafa kaldırıldı.
Burada yasalara aykırı olarak mühürsüz oyların geçerli sayılması kırılma noktalarından birisiydi. Yüksek seçim kurulunun kararlarına itiraz edilemez olması kanuna aykırı seçiminde etkisiyle atı alan Üsküdar’a çoktan geçmişti bile.
Bakanlıkların ortadan kaldırılması, seçimle gelmeyen bakanların atamayla gelmeleri topluma değil de kendilerini oraya atayan kişiye karşı sorumluluk hissetmeleri verimliliği düşürüyor, aslında bakanlarında birer sekreteryadan başka bir şey olmadığı uygulamalarından da anlaşılıyor.
Hemen hemen hiçbir yetkileri yok tasarrufları da gerçi kendi akraba ve tanıdıklarını bakanlıklarına atayabiliyorlar, kendi şirketlerinden bakanlığa ürün alabiliyorlar.
2018 yılında geçilen Türk tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin en önemli zaaflarından birisinin kuvvetler ayrılığının fiilen ortadan kaldırılmış olması, yasama, yargı, yürütme bir kişinin yetkisinde olması, yargıda ki üst düzey atamaların hemen hemen hepsini Cumhurbaşkanının yapması en bariz örneklerden birisi, parlamenter sistemin yani meclisin yetkilerinin büyük bir çoğunluğu Cumhurbaşkanına devredildiği için ülke Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetilir hale gelmiştir, gece saat 12 de bir kararname uygulama sil baştan değişebiliyor, oysa yasa önemli sivil toplum kuruluşları ve taraflarca tartışılması gerekiyor, kararnamelerle halkın bir kasımından alınan kaynaklar başka kısıma kolayca aktarılabiliyor.
Ülke öyle borçlandırıldı ki artık borcu borç alarak ödemek duruma getirildi, 2024 yılını 525 milyar dolar borçla kapattık. Ülkemiz dünyada ki diğer ülkelerden daha fazla faiz ödüyor. Üstelik bütçe açıkları tarihi rekorlar kırıyor, vergiler olabildiğinin en üst seviyesinde.
Ülkemiz de neden diğer ülkelere göre daha yüksek enflasyon var diye düşünen var mı? Aslında bununda en bariz nedeni yönetim hataları.
Yandaşlara para aktarma yöntemi olan NAS ve kur korumalı mevduat. Kısaca şöyle, NAS nasıl uygulandı, ülkede enflasyon artarken faiz oranları düşürüldü, Merkez Bankası bankalar aracılığıyla yüzde 8,5 faizle para dağıttı, tabi dağıttığı kişi ve kurumlar belliydi, burada ki görev zararlarını fakir halk ödedi, örneği biraz daha geliştirirsek yüzde 8,5 faizle aldığı parayı bankalar tüketicilere yüzde 30 faizle sattılar, arada ki fark bankanın karı, diğer farklarda hazine tarafından karşılanan zararlardı.
Kur korumalı mevduatta da arada ki fark yine halk tarafından ödendi, burada birileri zengin edilirken halkın fiyat artışları ve vergilerden dolayı fakirleşmesi hızlandı.
Ülkede ekonomik sıkıntılar o kadar arttı ki artık halkın yüzde 80 ni gittikçe fakirleşiyor, hükümetin çözüm önerileri de işe yaramıyor, çözüm önerileri de aslında yok günü kurtarıyor çünkü ekonominin temel taşlarından birisi ekonomi birisi de hukuk, güven yıkıldığı an onu tekrar kazanmak hemen hemen olanaksız.
Asgari ücret ve emeklilere verilen yetersiz maaş konuşulsun istenmiyor, sokak röportajlarını engellemek istiyorlar, bakanlıkların yetersizliğini gizlemek istiyorlar (otel yangınında gördük, 78 canımızı kaybettik) onun için de kayyum atamaları tutuklamalarla kamuoyu oyalanıyor nereye kadar?