HABER MERKEZİ / Yargı mensuplarının kullandığı güç kontrol edilmezse her türlü suiistimale müsait olabilmektedir. Nitekim zaman zaman da bu konu basına bir çok olay yansımaktadır. Zaten bir konu basına yansırsa çözümü kolaylaşmaktadır.
Basına yansıyan davaların çözümünün dahi daha adil hale gelmesi yargı sisteminin içinde bulunduğu acıklı hali göstermektedir. Demek ki davalar ne kadar şeffaflaşırsa verilen kararlar da o kadar adalete yaklaşıyor. Aksi halde hakimlerin vicdanlarına kalıyor.
Hatta savcıların basına yansıyıp yansımadığına göre olaylara yaklaştığı iddiaları havada uçuşuyor. Her savcının ya da hakimin bu şekilde hareket ettiğini iddia etmek çok büyük haksızlıktır. Uykularında dahi davayı çözmeye çalışan hakimler de var bu Ülkede.
Birgün yazarı Timur Soykan köşesinde ilginç bir konuyu gündeme getirdi. Bir hakimin savcıya rüşvet teklifi sonrasında başlayan soruşturma ve yargılamayı tutanaklardan açıklayan Soykan yargıda yaşananları gözler önüne serdi. Doğrusu çok fazla şaşırmadığımızı belirtmek isteriz. Vatandaşın da çok fazla şaşırdığını zannetmiyoruz.
Üç beş avukatla konuşulsa daha vahimlerini anlatırlar. Çünkü bu tür olaylar sıradanlaşmaya başladı. Çok ciddi bir olay patlamadan hakim ve savcı hakkında detaylı inceleme yapılmadığı için hakimler verdikleri kararlardan çok fazla sorumlu olmuyorlar. En kötü ihtimalle ya Yargıtaydan ya da istinaftan döner mantığı var. Bu nedenle verilen kararlarla insanların geleceği kararsa da hakimlere bir şey olmuyor.
İsterseniz şimdi de rüşvet iddiasıyla yargılanan hakim hakkındaki ifade tutanaklarına bakalım. Bu ifadelerde isimleri geçenler hakim ve savcıdır. Ayını zamanda ifade tutanaklarında geçen olay küçük bir ilçede geçmektedir. Acaba büyük illerde neler yaşanıyor?
Bir cinayet sanığının tahliyesinde yaşanan süreçte rüşvet iddiaları sonrasında basına yansıyan ifade tutanakları sistemdeki arızaları gözler önüne seriyor. Somut delillerde olsa bir cinayette sanığın nasıl tahliye olabildiği anlatılıyor.
Avukat B. A., tanık olarak alınan ifadesinde şöyle konuştu: “Sanığın eylemi sabitti. Kamera görüntüleri dahi vardı. Dosya çok açık ve net olduğu için gönül rahatlığıyla kabul ettim. Sanığın hükümden önce tahliye edileceği yönünde duyumlar almaya başladım. Ölen kişinin ailesi de katilin 2’nci celsede tahliye edileceğini söylüyordu. Ben bunun mümkün olmadığını, dosyanın çok net olduğunu söyleyerek önemsemedim. 2’nci celsede sanık tutuksuz yargılanmak üzere oybirliğiyle serbest bırakılınca şok oldum. Kararın oybirliği ile çıkmasını heyetteki kıdemsiz iki üyenin Başkan M. M. Ş.’nin tesirinde kalmasına bağladım. Tahliye kararından sonra adliye bahçesindeyken sanığın kardeşi bana ‘Ne oldu lan avukat, hani müebbet yatıracaktınız, nasıl çıkarttık?’ dedi.”
B. A., sanığın tekrar tutuklanması için üç avukat olarak sürekli başvuru yaptıklarını ama taleplerinin hep reddedildiğini anlattı. Savcıyken hakkında FETÖ soruşturması başlatılınca istifa eden ve avukatlık yapmaya başlayan M.B. K.’nin, Hâkim M. M. Ş. tarafından makamına çağırıldığını söyleyen Avukat B. A. “Avukat M. B. K. bu görüşmeden sonra davadan çekildi. Hâkim’in onu FETÖ ile irtibatlı olduğu yönünde tehdit ile dosyayı bırakmak zorunda bıraktığını düşünüyorum” dedi.
Görüleceği üzere somut delillerinizde olsa görülen bir davada avukatların ne kadar çaresiz olduğu açıkça görülüyor.
Tanık olarak ifadesi alınan M. B. K. İfadesinde şunları belirtiyor: “Sanık yakınlarının CİMER’e FETÖ üyesi olduğum yönünde başvuru yaptığını söyledi. Bu evrakı dosyaya koymayacağını anlattı. Dosyaya fazla asılmamam konusunda beni ikna etmeye çalıştı. Tarafsız olmadığını, sanık lehine dosyada karar vereceğini hissettim. 6’ncı duruşmada reddi hâkim talebinde bulunduk ama kabul edilmedi. Daha sonra bu dosya nedeni ile tarafıma ve aileme zarar gelir korkusuyla dosyadan çekildim.”
Dosyayı okuman karar veren üyelere hiçbir şey yapılmıyor
Mahkeme Başkanı M. M. Ş. kararı heyet halinde veriyor ve diğer üyeler sesini çıkarmıyor. Yani M.M.Ş.’nin fiiline sessiz kalarak ortak oluyorlar.
Hâkim hakkındaki soruşturmada ifade veren hakim N. Ö. U., ifadesinde şunları söylüyor: “Cinayet sanığının tahliyesi tamamen Mahkeme Başkanı M. M. Ş.’nin emrivakisi ve oldubittiye getirmesi üzerine oldu. Hatta Başkan Bey ara kararı açıklayarak ‘Oybirliğiyle sanığın tahliyesine’ deyince duruşma kâtibi A. arkasını dönüp bana baktı. Ben de ellerimi iki yana açarak ‘Haberim yok’ tarzında bir tavır sergiledim. Duruşma bitince diğer üye hâkimimizle Başkan Bey’e ‘Kasten öldürme suçunda ikinci celse tahliye olur mu?’ tarzında sorunca kendisi bize sanığın eyleminin meşru müdafaa kapsamında kaldığını söyledi. Dosyayı kendisinin iyi incelediğini söyledi. Biz de bunun üzerine dosyayı incelemediğimiz için sesimizi çıkaramadık. Ben daha sonra dosyayı, olayın görüntü kayıtlarını inceleyince durumun Başkan’ın anlattığı gibi olmadığını, ilk eylemin maktulden değil sanıktan geldiğini gördüm. Sanığın tutuklanması gerektiğini Başkan’a söyledim ama kabul etmedi. Başkan Bey, önemli dosyaları alır evine götürür. Bizim dosyayı görmemize bile müsaade etmezdi.”
Ortada bir cinayet var ve mahkeme başkanı dışındaki diğer üyeler dosyayı incelememişler. Hakimler ve Savcılar Kurulunun bu üyeler hakkında nasıl bir işlem yaptığını merak ediyoruz. Dosyayı inceleyerek karar verdik deseler açıkça mahkeme başkanının suçuna ortak olacaklardı. Bu durumu bilen üyeler dosyayı incelemedik diyerek olaydan sıyrılmaya çalışıyorlar. Ancak bu kişilerin yaptıkları yargı adına üzüntü verici bir durumdur.
Mahkemenin diğer üyesi Y. K.’de ifadesinde şunları belirtiyor: “Başkan Bey, önemli gördüğü dosyaları evine götürüyordu. Bizim yani benim ve diğer üye hâkimin incelemesine fırsat vermiyordu. Bu cinayet davasında ‘Oybirliğiyle tahliye kararı verildiğini’ söylediğinde biz şaşırdık. Başkan Bey kararlarda bizimle müzakere etmeyi bırakın görüşlerimizi söylememize dahi müsaade etmiyordu.”
Hâkim M. M. Ş.’nin izinli olduğu dönemlerde bu mahkemeye başka hâkimler başkanlık yaptı ve cinayet davasının duruşmalarında tutuklama kararı çıkmadı. Hatta sanığın duruşmalara katılmasına gerek olmadığı yönünde karar alındı.
Bu konu sorulduğunda üye hâkime N.Ö. U. şu yanıtı vermiş: “Bu heyetler geçici olarak oluşturuluyor. Başkan Bey bizi sanığın tutuklanmaması için uyarmıştı. Biz Başkan Bey ile kötü olmayalım, kendisinden bize bir zarar gelmesin diyerek tutuklama yönünde karar vermedik. Hatta davacı tarafın bu yöndeki talebini reddettik. Davanın duruşmaları çok stresli ve gergin geçiyordu.”
Rüşvet iddiasını duymayan kalmamış
Davanın 7. ve son celsesine gelindiğinde rüşvetle tahliye iddiası Kırıkhan Adliyesi ve ilçe sokaklarında yayıldığı için mahkeme heyetinin iki üyesi sanığın kasten öldürmekten müebbet hapisle cezalandırılmasına karar vermiş. Haksız tahrik ve iyi hal indirimi uygulanarak bu ceza 13 yıl 4 ay hapis cezasına indirilmiş. Ancak Mahkeme Başkanı M. M. Ş. sanığın beraat etmesi yönünde oy kullanarak karara uzun bir şerh düşmüş. Cinayet anına ilişkin görüntülerin net olmadığını ve önce maktulün silah çektiğini gerekçesinde belirtmiş.
Hakim yargı sonuçlanıncaya kadar maaş almaya devam ediyor
Hakim hakkında yargılama devam ediyor ve görevden uzaklaştırıldığı anlaşılıyor. Dava kesinleşinceye kadar bu hakim yarı maaşını almaya devam edecek. İster yargılama 10 yıl sürsün.
Diğer üyeler hakkında nasıl bir işlem yapıldığını bilmiyoruz. Çünkü bu üyeler acaba başka davalarda nasıl bir karara imza attılar?
Yine diğer üyeler, davada işler çığırından çıkana kadar sessizliğini sürdürüyorlar. Yani savcı şikayetçi olmasaydı kimsenin olaylardan haberi dahi olmayacaktı. Bu nedenle bu tür kişilerin hakim olması sistem açısından çok büyük bir zafiyettir.
Daha açık ifade etmek gerekirse başkandan çekinen üyeler sessiz kaldıklarını utanmadan belirtebiliyorlar. Bu heyet kararlarını da maalesef Türk Milleti adına verdiğini belirtiyor. Acaba başka hangi davalarda sessiz kalmışlar diye sormak istiyoruz?